YIKICI TEKNOLOJİLER
Veri: Büyük Veri ve İleri Analitik (BVİA)
Büyük Veri, hacim, hız, çeşitlilik, doğruluk ve görselleştirme bakımından zorlukları içeren büyük miktarda verileri tanımlar. Dijitalleşme, yeni sensörler, nesnelerin interneti ve sosyo-bilişsel alanların sanallaşması gibi faktörler büyük veri alanının gelişmesine katkıda bulunmuştur. İleri veri analitiği, büyük hacimli verileri analiz etmek ve görselleştirmek için gelişmiş teknikler sunar. Bu teknikler, yapay zeka, optimizasyon, modelleme ve simülasyon, ve yöneylem araştırması gibi alanlardan yöntemleri kapsar.
Önümüzdeki yirmi yıl boyunca bu alandaki gelişmelerin hızlanması ve NATO operasyonları ve yetenekleri üzerinde temel olarak yıkıcı bir etki yaratması beklenmektedir. Bu uygulamalar, tüm seviyelerde gelişmiş karar alma süreçlerini desteklemek için tahmine dayalı analitiğin daha derin ve daha geniş bir şekilde uygulanmasına yol açacaktır. BVİA, NATO’nun yetenekler yelpazesinde önemli bir stratejik bozucu olacak bir bilgi ve karar avantajı yaratma potansiyeline sahiptir. NATO’nun kinetik ve kinetik olmayan hedefleme etkinliğini, yeni iletişim protokolleri (5G gibi) ile birbirine bağlanan, analizlere dayanan ve kritik bilgilerin gerçek zamanlı olarak yayılmasını sağlayan ucuz ve yaygın dağıtık sensörlerin (nesnelerin interneti - IoT) kullanılması yoluyla önemli ölçüde etkileme potansiyeli vardır.
Sensörler, BVİA’nın yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Yeni sensör teknolojilerinin gelişimi önümüzdeki yirmi yıl içinde hızlı olacağı öngörülmektedir. Bu gelişmeler arasında şunlar bulunmaktadır:
- Gelecek nesil ufuk ötesi ve pasif radar sistemleri, sofistike veri işleme ve çoklu giriş çoklu çıkış (Multiple Input Multiple Output) teknolojileri kullanarak geniş alan hava meydanı gözetimi sağlayacaktır. Pasif ufuk ötesi radarının beş-on yıl içinde olgun prototip aşamasına gelmesi, on- 15 yıl içinde sistemlerin sahada olması beklenmektedir.
- Uzun vadede, algılama teknolojisinde devrim yaratacak olan kuantum algılama, uçak, denizaltı veya yer altı faaliyetlerinin uzaktan tespit edilebilmesini sağlayan çok yüksek hassasiyetli sensörlerin kullanımını mümkün kılacaktır. Bu yetenek, silah sistemlerinin durum ve performansını izlemek için daha küçük, daha yüksek performanslı sensörlerin geliştirilmesine olanak tanıyacaktadır.
- Belirli bir silah sisteminin detaylı sanal modelleri olan dijital ikizlerin kullanımı, önümüzdeki on yıl içinde giderek yaygınlaşacak ve bu sistemler insan ve bilgi yönlerini de içeren geniş bir gömülü sensör ağına dayanacaktır.
- Bir sahnenin görüntüsünü elde etmek için dijital hesaplamaları kullanan görüntü oluşturma tekniklerini ifade eden Hesaplamalı Görüntüleme, EO/IR sensörleri üzerinde devrim yaratma potansiyeline sahiptir ve aynı zamanda önemli ölçüde artan hassasiyet sağlamaktadır. Görüntüyü veya göreve özgü sahne bilgisini hesaplama yoluyla kurtarmak için sahnedeki özel olarak tasarlanmış ölçümlerin daha az sayısını yakalayan sıkıştırılmış algılama, daha küçük, daha ucuz ve daha düşük bant genişliği olan bileşenler kullanarak büyük formatlı bilgi içeriğine sahip bir görüntüyü elde etme potansiyeline sahiptir. Ayrıca, veri toplama, sahne içeriği tarafından yönlendirilen göreve özgü ve görevle ilgili bilgileri daha esnek bir şekilde yakalamak için tasarlanabilir. Hesaplamalı Görüntüleme, sistem boyutunu, ağırlığını, gücünü ve maliyetini azaltma potansiyeline sahip olup aynı anda hedef tespiti ve durumsal farkındalık (çoklu görüntüleyici), algılama menzili genişletme (görüş hattı dışı görüntüleyici, çok spektralli görüntüleme) ve çok amaçlı görüntüleyicileri mümkün kılar.
- Mikrodalga fotoniği, sahada daha yüksek performans, daha düşük güç tüketimi, daha sağlam algılama ve kablosuz iletişim sunma eşiğindedir.
- Gerçek zamanlı sağlık ve çevre izleme sağlayan moleküler/nano ölçekte sensörlerle donatılmış akıllı tekstillerin 2030 yılına kadar geniş ölçüde kullanıma sunulması beklenmektedir.
Gelecek yirmi yıl boyunca, elde taşınan ve internete bağlanabilen cihazların sayısının hızla artması ve Nesnelerin İnternetinin gerçeklik haline gelmesiyle birlikte veri hacmi sürekli olarak artmaya devam edecektir. 2030 yılına gelindiğinde 500 milyar nesnenin birbiriyle bağlantılı olması beklenmektedir. Bu karmaşıklığı yönetmek için analiz araçlarının (analist olmaksızın) daha iyi hale gelmesi gerekecektir.
Merkezi veri depolarından uzaklaşma eğilimi de gözlemlenmektedir. Akıllı cihazlar iş birliği yapacak, verilerin oluştuğu ve var olduğu yer olan uç cihazlarda işleme artacaktır. Makine öğrenme algoritmaları, uçtan uca iletişimi ve kararları gerçek zamanlı olarak değerlendirebilecektir. Karar vericiler, zaman duyarlı karar verme sürecini desteklemek için sofistike simülasyon modellerine erişim sağlayacaktır. Askerlere yönelik düşük güç tüketen esnek ekranlar, taktik ve komuta düzeyleri arasındaki bilgi akışını artıracak ve durumsal farkındalığı geliştirecektir. ASELSAN’da; Büyük veri teknolojilerinin komuta kontrol ve karar destek sistemleri, haberleşme sistemleri ile güvenlik ve trafik alanlarında kullanılabilmesi üzerine araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Büyük veri analiği tekniklerinin kullanıldığı nesnelerin interneti tabanlı dağıtık sistem platformları, yapay zekâ ve bulut bilişim tabanlı kestirimci bakım platformları geliştirilmesi benzeri çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca radar ya da elektronik harp benzeri sistemlerin performansının ve yeteneklerinin artırılması için büyük veri tekniklerinin kullanılması hedeflenmektedir.
YAPAY ZEKÂ
Yapay Zekâ (YZ), makinelerin insan zekası gerektiren görevleri (örneğin, kalıpları tanıma, deneyimlerden öğrenme, sonuç çıkarma, tahminlerde bulunma veya harekete geçme) dijital olarak veya otonom fiziksel sistemlerin arkasındaki akıllı yazılım olarak gerçekleştirme yeteneğini ifade eder.
BVİA ile birlikte, yapay zekâ NATO operasyonları ve yetenekleri üzerinde devrim niteliğinde bir etki yaratma potansiyeline sahiptir. YZ, büyük verinin eyleme geçirilebilir bilgiye ve nihayetinde NATO karar avantajına dönüştürüleceği dayanak noktasıdır. YZ’nin muharebe modellerine ve simülasyonuna, kurumsal sistemlere, karar destek sistemlerine, siber savunma sistemlerine ve otonom araçlara entegrasyonu hızlı ve daha etkili insan-makine karar verme sürecine olanak sağlayacaktır. Bilgiyi önceden işlemek ve (bilişsel radar örneğinde olduğu gibi) frekansların ve bant genişliğinin uyarlanabilir kullanımını sağlamak için sensörlerde YZ kullanımı, paradoksal olarak iletişim trafiğinde bir azalmaya yol açacaktır. Mevcut araştırmalar yeni keşifleri ortaya çıkaracağından, gelecek vaat eden araştırma alanlarını belirleyeceğinden ve daha fazla araştırmayı desteklemek için gelişmiş B&T araçları sağlayacağından, yapay zekânın NATO S&T çalışmalarının yürütülmesi üzerinde de önemli bir etkiye sahip olacaktır.
Yapay zekâ, orta 1950’lerdeki başlangıcından itibaren üç gelişim döngüsünden geçmiştir (Şekil 2: Yapay zekanın döngüleri). İlk dönem, kurallara dayalı yaklaşımlara (karar ağaçları, ikili ve bulanık mantık) odaklanmıştır, örneğin uzman sistemler bunların arasında sayılabilir. İkinci döngü, istatistiksel yöntemlerin (denetimli, denetimsiz ve pekiştirmeli öğrenme) geliştirilmesi ve uygulanmasına odaklanmıştır. Bu makine öğrenme yöntemleri, e-posta spam filtrelemesinden internet web aramalarına kadar her şeyin temelini oluşturmuştur. Gelişimin üçüncü döngüsü, biyolojiden esinlenen öğrenme yöntemlerinin (sinir ağları, derin öğrenme) kullanımına odaklanmakta ve algılama alanlarında büyük başarılar elde etmektedir.
Derin öğrenme yöntemlerinde büyük ilerlemeler kaydedilirken, sinir mimarisi ve işleyişini daha doğru bir şekilde taklit etmeye çalışan nöromorfik hesaplama gibi yeni araştırma alanları geliştirilmektedir. AI sistemlerini nasıl şaşırtabileceğimizi anlamaya çalışan çekişmeli makine öğrenme de bunlar arasında yer alır. Belirsizlik ve çelişkiyle başa çıkmak üzere tasarlanan olasılıklı hesaplama da umut vadeden bir alan olarak öne çıkmaktadır.
Bu alanlardaki araştırmalar, daha küçük eğitim setlerinin kullanımı ve açıklanabilirlik üzerine odaklanan yeni makine ve derin öğrenme yöntemlerini içerir. Bu konuda yürütülecek olan Ar-Ge faaliyetlerinin önemli diğer bir alanı, kuantum bilgi bilimi ve kuantum bilgisayarlarına dayanan yeni makine ve derin öğrenme algoritmalarının geliştirilmesi olacaktır. Yeni ve daha genel amaçlı algoritmalar üzerine devam eden Ar-Ge çalışmaları, mevcut yapay zeka araştırmalarının ivmesini sürdürmek ve yapay zekayı mevcut pratik sınırlarının ötesine taşımak açısından kritik olacaktır.
Yapay Zekâ ASELSAN’da çeşitli uygulama alanlarında kullanılmakta ve Yapay Zekâ teknolojisi geliştirilmektedir. Yapay zeka destekli görüntü analizi ile kullanıcı dikkat/yorgunluk ölçümü, kamufle nesne tespiti, meta öğrenme ve video bölütleme gibi çalışmalar yürütülmektedir. Otonom kara, hava ve deniz sistemlerinin çevreyi algılama ve karar alma aşamalarında yapay zeka tekniklerinden yararlanılmaktadır. Metin analizi konusunda ise; metinlerde ilişki analizi, Türkçe dil modeli geliştirilmesi, sosyal medyada yayılım analizi ve toplumsal olay kestirimi gibi konularda çeşitli uygulamaların geliştirilmesi hedeflenmektedir. Yapay zekânın radar sistemlerine uyarlanması ve uzaktan algılama alanında çeşitli amaçlarla bu teknolojiden yararlanarak mevcut sistemlerin kabiliyetlerinin artırılması hedeflenmektedir.
OTONOMİ
Otonomi bir sistemin belli hedeflere ulaşması amacıyla belirsiz durumlara, farklı hareket tarzları arasından seçim yaparak veya kendi hareket tarzını oluşturarak, görece veya tamamen bağımsız bir şekilde yanıt verme yeteneğidir. Otonomi, tamamen insan kontrollüden tam otonoma kadar farklı kendini yönetme seviyeleri ile karakterize edilir. Robotik ise otonominin tüm seviyeleri için otonom sistemlerin tasarım ve inşasını konu alan bir bilim ve mühendislik dalıdır. İnsansız araçlar, uzaktan kontrol edilebilir veya otonom hareket edebilirler. Uygulamalar arasında, ulaşılamayan yerlere erişim, gözetleme, askeri destek, ucuz yetenekler ve otomatik lojistik teslimatlar yer alır.
Son yıllarda otonom sistemlerin, İSTAR (İstihbarat, Gözetleme, Hedefleme ve Keşif) ve hassas saldırı platformlarının operasyonlarda giderek daha yaygın hale gelmesiyle birlikte platform otonomisinin (insansız araçların) artan kullanımı görülmektedir. Bunun altında yatan motivasyon şöyle ifade edilebilir: maliyetleri düşürmek, personel sayısını azaltmak, operasyonel etkinliği artırmak ve kayıpları azaltmak. Otonomiye yönelik yaklaşımlar tam otonomdan yarı otonom ve hatta insansız sistemlere kadar farklılık gösterebilir. Belirli otonomi seviyeleri; sensörlerin, görev tipinin, iletişim bağlantılarının, araç içi işlemlerin ve yasal/politik kısıtlamaların bir fonksiyonudur. Operasyonlarda giderek daha fazla yarı otonom ve tam otonom sistemlere yönelme, gelecekteki NATO yeteneklerini her askerin bir bölük, her geminin bir görev grubu ve her uçağın bir filo gibi hareket ettiği bir ortama doğru önemli ölçüde genişletecektir. Yasal, politik ve birlikte çalışabilirlik sorunları otonom sistemlerin kullanımını zorlaştırabilir. Ancak, otonom sistemlerin operasyonel yetenekleri üzerinde olumlu bir etkisi olacak ve önümüzdeki yirmi yıl içinde önemli bir rol oynayacakları açıktır.
Otonom teknolojiler konusunda ASELSAN’da insansız hava, kara ve deniz araçları ile ilgili sistemler kapsamında çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu doğrultuda, farkındalık seviyesi yüksek otonom İHA ve sürü İHA için gerekli olan çarpışma önleme, gelişmiş seyrüsefer destek, durumsal farkındalıkdestekli uçuş kontrolü gibi teknolojilerin geliştirilmesi faaliyetleri yürütülmektedir. Bacaklı robotik platformlarının otonomi seviyesinin artırılması hedeflenmektedir. Otonom teknolojilerin deniz sistemlerinde kullanılmasına yönelik olarak platform kontrol ve seyir sistemlerinin geliştirilmesi ve dinamik konumlandırma konularında çalışılmaktadır.
UZAY TEKNOLOJİLERİ
Uzayın genellikle deniz seviyesinden 90 - 100 km (Karman hattı) yukarıda başladığı kabul edilir. Uzay Teknolojileri, hareket özgürlüğü, küresel görüş alanı, hız, erişim özgürlüğü; neredeyse boşluk; mikro yerçekimi; izolasyon ve aşırı ortamları (sıcaklık, titreşim, ses ve basınç) içeren uzayın benzersiz operasyonel ortamından yararlanır veya bunlarla mücadele etmek zorundadır.
Uzayın C4ISR, seyrüsefer ve savunma amaçlarıyla kullanımı NATO’nun temel yeteneklerini oluşturur. Uzayın ve uzaydan elde edilen verilerin kullanımı önümüzdeki yirmi yılda artacak ve C4ISR yeteneklerini daha da geliştirecektir. BVİA ve yapay zekâ ile birlikte durumsal farkındalığı artırma ve hedefleme başarısını artırma potansiyeline sahiptir.
Günümüzde birçok ulus, uzaydaki varlıklarını ve uzaya erişimlerini önemli ölçüde artırılmış durumdadır. Ticari gelişmelerin ve uzay kaynaklı verilerin artan kullanımının, önümüzdeki yirmi yıl boyunca birçok siyasi, hukuki ve ekonomik olayda baskın olması beklenmektedir. Yaygın şekilde Alçak Dünya Yörüngesinde (Low Earth Orbit – LEO) ve Orta Dünya Yörüngesinde (Medium Earth Orbit - MEO) faaliyet gösteren küçük uydu sistemleri ve büyük ölçekli takım uydu ağları, uzayın artan kullanımını kolaylaştırırken aynı zamanda önemli politika ve hukuki sorunlar da ortaya çıkarmaktadır. Bu hukuki ve politika zorlukları, ticari, akademik ve askeri kullanım arasındaki çatışmalar, küresel (uzay) ortak alanın yönetimini ve uzayın artan militarizasyon potansiyelini içermekredir.
Küçük uydular, kütlesi 500 kg’dan az olan uzay araçlarıdır ve çeşitli alt kategorileri kapsar: Mini uydular (100 - 180 kg), mikro uydular (10 -100 kg), nano uydular (1 - 10 kg), piko uydular (0.01 - 1 kg) ve femto uydular (0.001 - 0.01 kg). Modüler küçük uyduların (küp uydular) özel bir kategorisi, her bir bileşen küp için standart bir boyuta sahip olup 10cm x 10cm x 10cm’dir. Bu uydular daha büyük platformlardan önemli ölçüde daha ucuzdur, daha fazla risk alınmasına izin verir ve daha düşük bir maliyetle hızlı bir şekilde fırlatılabilir. Dahası, küçük uydular, uydu takımları boyunca daha yüksek çözünürlük, tekrar döngüsü ve daha yüksek performansla görevleri yerine getirebilen takımların veya uzay varlıklarının oluşumlarının konuşlandırılmasını sağlar. Sonuç olarak küçük uydular, belirli operasyonel ihtiyaçlara göre uyarlanmış askeri yetenekler sağlayabilir. Küçük uydular,stratejik bilgi hakimiyeti, güvenilir ve güvenli iletişim, ve durumsal farkındalığın artırılması olmak üzere NATO’nun üç stratejik yeteneğini destekleyebilir.
Öte yandan, küçük uydu konseptleri ve teknolojik gelişmeler, geleneksel uzay görevi paradigmasının ötesine geçmeye odaklanmıştır. Bu gelişmeler; büyük uydu ağları, işlevsel ayrım ve kontrol, karmaşıklığı düşürerek sağlamlık ve dayanıklılığın arttırılması, tekrar ziyaret süresini makul bir maliyetle düşürmeye yönelik görev çalışmaları, hızlı kurulum, fırlatmalar için gerekli süre ve maliyeti düşürmeye yönelik entegrasyon ve doğrulama çalışmaları, yenilikçi tahrik yöntemleri, uzay operasyonlarına entegrasyon gibi alanlarda bilim, teknoloji ve mühendislik çabaları gerektirmektedir.
ASELSAN’da uydu platformlarında kullanılmak üzere; başta uydu haberleşme faydalı yükleri ve yer kontrol sistemleri geliştirilmekte, ortam koşullarına uygun optik ve radar tabanlı izleme/görüntüleme faydalı yükleri, uzay tabanlı navigasyon sistemleri ile uzay gözlem ve durumsal farkındalığı ve ayrıca son günlerde yaygınlaşmakta olan uydu üzerinden IoT uygulamaları üzerine çalışmalar yürütülmektedir.
HİPERSONİK SİLAH SİSTEMLERİ
Hipersonik silahlar, Mach 5’ten daha hızlı çalışan sistemlerdir. Bu hızlarda, havanın çözüşmesi (hava moleküllerinin atom, iyon veya radikallere ayrışması) önemli bir faktör haline gelmekte ve ortaya çıkanısı sistem için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Hipersonik uçuş, atmosfere yeniden giriş sırasında veya roket, scramjet ya da birleşik döngü itkisiyle sürdürülen atmosferik uçuş sırasında gerçekleşebilir. Bu sistemler arasında havadan atılan balistik füzeler; atmosfere yeniden giriş yapabilen, manevra kabiliyetine sahip süzülme araçları; karadan veya denizden atılan anti-gemi füzeleri ile yeni nesil saldırı uçakları bulunur. Hipersonik sistemler, kinetik etki ile hasar verebilir ya da nükleer veya konvansiyonel savaş başlıkları içerebilirler. Hızları ve manevra kabiliyetleri nedeniyle bu sistemlere karşı alınabilecek tedbirler oldukça zordur.
Hipersonik silahlar, ultra hızlı ve manevra kabiliyetine sahip genellikle üç tipte olan silah sistemleridir:
- Yükselme Planörü: Hipersonik Planör Araçları (HGV), roketle balistik şekilde fırlatılır, ancak atmosfer içinde güçsüz olarak hipersonik hızlarda süzülür ve manevra yapar. Bu dalga-sürücülü HGV’ler genellikle 40 ila 100 km yükseklikte uçar ve Mach 25’e kadar yüksek hızlara ulaşır.
- Cruise Füzeleri: Hipersonik Cruise Füzeleri (HCM) genellikle havadan fırlatılır ve hipersonik hızları sürdürmek için scramjetler (süpersonik yanma ramjetleri) ile güçlendirilir. Scramjetler, hipersonik hızlarda hareket eden sıkıştırılmış havadan üretilen itme kuvvetini, yakıt ile karıştırıp ateşler. Sonuç olarak, HCM’leri Mach 3 veya 4’e hızlandırmak için roketlere ihtiyaç duyarlar, bu noktada scramjet çalışmaya başlar. HCM’ler genellikle 20 - 30 km yükseklikte uçar.
- Hipersonik Uçak: Çoğunlukla saldırı veya keşif amaçları için kullanılan insanlı uçaklar veya insansız drone’lar (örneğin Mach 3+ SR-71’e benzer bir uçak).
Sürdürülebilir hipersonik uçuş, scramjet (süpersonik yanma odasına sahip ramjet) tarafından gerçekleştirilebilir, ancak scramjetin çalışma aralığına ulaşmak için roket veya diğer alt-süpersonik tahrik sistemlerinin hızlandırılmasını gerektirir. Özellikle scramjetler, turbojet ve ramjetlere göre daha az hareketli parçaya sahip olmalarına rağmen, aerotermodinamik, süpersonik yanma, yakıtlar, yalıtım/soğutma ve yapısal malzeme ve tasarım gibi çeşitli sorunlardan dolayı karmaşık sistemlerdir. Pozitif bir itki-direnç oranına ulaşmak önemli bir teknik problemdir. Bu problemle ilgili alanlar arasında hipersonik akış fizikleri, türbülanslı taşınım fenomeni, ısı transferi, düz akıştan türbülansa geçiş, hipersonik girişler, süpersonik yanma, ileri fonksiyonel malzemeler, termal koruma, termal yönetim stabilitesi ve kontrol etkileri bulunur. Uzun süreli yüksek sıcaklıkta seyir hızlarına sahip uygun maliyetli hava-yer hipersonik silahlarının geliştirilmesi için orta vadeli olarak araştırmaya devam edilmesi gerekmektedir.
NATO için hipersonik yetenekler öncelikli kara ve deniz hedeflerine karşı daha fazla etkinlik sağlayacaktır. Söz konusu yüksek hızlar nedeniyle, tamamen kütle ve kinetik enerjiye dayanarak savaş başlıklarından da vazgeçilebilir ve böylece silah tasarımını basitleştirilebilir. Bu hızlar başarılı bir saldırı olasılığını artıracak ve önleme risklerini azaltacaktır. ABD hipersonik sistemlerinin 2025 yılına kadar, hipersonik insansız hava araçlarının ise 2035 yılına kadar sahaya sürülmesi beklenmektedir. Çin ve Rusya, gelişmiş süpersonik programlar ve sınırlı sayıda hipersonik silahlar ortaya koymuştur. Hipersonik sistemlerin geliştirilmesiyle ilgili yüksek maliyetler göz önüne alındığında, bu sistemlerin yakın dönemde asimetrik düşmanlar için kullanılabilir olması pek olası değildir.
Hipersonik silahlar, savunma karşı önlemleri için stratejiler ve teknolojiler açısından önemli zorluklar sunmaktadır. Bu zorluk, hızların yüksek olması ve büyük sürülerin olasılığından dolayı özellikle şiddetlidir. Yumuşak etkisiz hale getirme yaklaşımlarının (örneğin karıştırma, yanıltma vb.) belirli ölçüde faydalı olabileceği karşı önlemler kullanılabilir. Yönlendirilmiş enerji silahları (yüksek enerjili lazerler veya parçacık ışını) veya uzay tabanlı engelleyicilerin, sert etkisiz hale getirme için genel olarak en iyi imkanı sağlayacağı öngörülmektedir.
ASELSAN düzenli olarak, NATO ve diğer bilim ve teknoloji organizasyonlarının yaptığı ufuk ötesi teknoloji eğilimlerini analiz ederek, faaliyet alanında fark yaratacak yıkıcı ve gelişmekte olan yeni teknolojilere yatırım yapmaktadır. Yakın, orta ve uzun vadeli teknoloji kazanım hedeflerini, yaptığı ufuk taramaları sonrası belirlemektedir. Araştırma ve geliştirme projelerini, müşteri ihtiyaçları ve teknolojik gelişmelerini göz önüne alarak, dengeli bir yapıda planlamaktadır. Bu sayede müşterilerine uç nokta teknolojilere sahip, teknolojinin en son imkanlarını kullanan ürünler sunmaktadır.